Yavuz Çetin’in nasıl bir insan veya nasıl bir gitarist olduğunu anlatmak bana düşmez. Çünkü ne kendisini tanıma olanağım oldu ne de sanatı üzerine ahkam kesecek uçsuz bilgiye sahibim. Yalnızca şarkılarının bende uyandırdığı nahifliği anlatabilirim size.
Bir kişinin özel yaşamını yorumlayarak didiklemeyi, üstümüze düşmeyecek çıkarımlar yapmayı doğru bulmuyorum. O yüzden kendisiyle ilgili daha ayrıntılı bilgiyi merak edenleri internetin kucağına bırakıyorum. Onunla ilgili bu yazıyı anlaşılır kılmak için söylemem gereken tek ve ana bilgi ise 15 Ağustos 2001’de yaşamını kendi eliyle sonlandırdığı.
Gazeteci mantığıyla gidince en az iki farklı kaynakta depresyon tedavisi gördüğü söyleniyor. Bununla ilgili bir sanatçı değil de hekim gözlüğüyle şunları söylemek istiyorum.
Depresyon öyle bir çökkünlük durumu ki ne filmlerde gördüğünüz gibi “Her şeye rağmen hayat güzel." dedirtiyor ne de “Depresyondayım unutuldum.” diye şarkı yaptırıyor. Major Depresif Bozukluk tanısıyla tedavi gören insanların yüzündeki o donukluğu, geleceğe ilişkin umutsuzluğu, karamsarlığın sarsıcılığını yüzüne çarpa çarpa görmüş biri olarak söylüyorum tüm bunları. O yüzden işin içinde depresyon varsa özkıyım sanıldığı gibi akıl süzgecinden kolayca elenmiyor.
Özünde özkıyım başlığı altında söyleyecek pek çok sözüm var ancak bu yazının ana konusu değil. Belki başka sefere. Yalnızca bu yazının bir intihar güzellemesi olmadığını, sonu ölüme varan hiçbir durumun sanatla üstünün örtülmemesi ve gerçekliğinden koparılmaması gerektiğini belirtmeliyim. Bu yazıda Yavuz Çetin’in 2001’de yayınlanan Satılık albümünden “Yaşamak İstemem” şarkısının sözlerini ve biraz da müziğini inceleyeceğiz. Siz de bir yandan şarkıyı arka planda açın ve sözlerin ilk bölümünü vererek başlayalım.
Bana öğretilen her şey
Bana önerilen her şey
Bana dayatılan yaşantı
İşe yaramaz bir çöplük
Yarattığınız sistemler
Kullandığınız yöntemler
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem, istemem, istemem.
Sözler genel olarak üç ana bölüme ayrılabilir. Bunların ilk ikisi birbiriyle aynı yapıda kurulu. Yukarıda yer alan birinci bölümü de kendi içinde giriş, nakarata hazırlık ve nakarat olarak parçalayabiliriz. Sözlerin ilk bakışta kısa ve süssüz dizelerden oluştuğu hemen göze çarpıyor. Çöplük benzetmesi dışında söz sanatı kullanılan bir dize bulunmuyor. Zaten onlara çarpıcılığını ve vuruculuğunu veren de bu kısa, yalın ve kesin cümle kurgusu.
Her ne kadar içerik olarak uyuşmasa da dizeleri böyle süssüz kullanması bana Orhan Veli’nin şiirlerini çağrıştırıyor. O da anlatmak istediklerini gereksiz söz sanatından arındırarak söylemeyi yeğlerdi. Kendi deyimiyle şairanelik yapmayı yersiz bulurdu. Ancak Orhan Veli şiirlerinde yaşama sevincini işlemesiyle Yavuz Çetin’den ayrılıyor.
Yavuz çetin sözlerin birinci bölümünde görüldüğü gibi hiç de yaşadığı çevreden memnun bir izlenim vermiyor. Belki bu noktada işlenen konu üzerinden Özdemir Asaf çizgisine yakınlık kurulabilir. O da kısa dizelerle anlatırdı derdini. Onu ayıran da dizelerindeki kısalığın aynı anda sanki birden çok dizenin yoğunlaşmasıyla oluşmuş duygusunu vermesiydi. Yani Yavuz Çetin için kısa, yalın ve kesin dizelerle yazıyor dersek Özdemir Asaf için kısa ve yoğun dizelerle yazıyor demeliyiz.
Birinci bölümün girişinde yer alan sözleri irdeleyelim. Önce kendisine öğretilen ve önerilen her şeyi bir araya getiriyor. Sonrasında görece daha edilgen bir yapı içeren bu dizelere “Bana dayatılan yaşantı” adını vererek içindeki zorbalığı ortaya koyuyor. Son olarak da her birinin işe yaramaz bir çöplük olduğunu söyleyerek kubbeyi bağlıyor.
Özünde sözleri didik didik edip size anlatmasam da kolayca ne denilmek istendiği anlaşılır dizeler var karşımızda. Bu bir anlatıcı biçemi yani tarzı da olabilir bilinçli olarak seçilmiş bir yol da olabilir. Şöyle örneklendireyim.
Başar’ın tüm şiirlerinde olmasa da hatırı sayılır çoğunlukta olan birtakım şiirinde dizeler aynen yukarıdaki gibi süssüz, keskin ve kesindir. Özellikle protest şiirlerinde bu tutumu daha öndeyken kendi iç dünyasıyla ilgili şiirlerinde daha simgesel bir anlatıma kayar. Böyle bir ayrım gördüğümü ona söylediğimde bana “Açık açık yazıyorum çünkü başka türlü anlamıyorlar.” demişti. Buradan yola çıkarsak bu şarkının sözlerindeki açık seçiklik de beni işlediği konuyla birlikte başkaldırı amacıyla gidilmiş bilinçli bir seçim olduğu kanısına götürüyor.
Nakarata hazırlıkta onu çevreleyen dünyada, ona istemediği yaşantıyı dayatan insanların kurduğu sistemlerden ve yöntemlerden söz açılıyor. Ardından da tam dört kez yinelenen nakaratın tümüne yayılan “Yaşamak istemem artık aranızda” dizesi.
Nakarata hazırlık ve nakarat arasında öyle güzel bir geçiş var ki sözlerin sarsıcılığını bir kat daha artırıyor. Yarattığınız sistemler, kullandığınız yöntemler dedikten sonra sanki giriş bölümünde olduğu gibi ardından birer dize daha söyleyip bu yöntemler ve sistemlerle ilgili düşüncelerini anlatacakmış gibi bir beklenti oluşturuyor. Gelgelelim bu iki kısa dizeyi bir yüklemle sonuca bağlamadan birden dört tekrarlı “Yaşamak istemem artık aranızda” diye nakarata geçmesi hem çarpıcı hem de bunu ona söyleten dünyanın bir parçası olduğum için üzücü.
Sanki uzun uzun kullandığınız yöntemleri, yarattığınız sistemleri ve onların kendi ruhunda açtığı yaraları anlatacakmış da ”Anlatsam da bir değeri yok, ne değişecek ki?” deyip şarkının tümünü üzerine kurduğu iç yakan o tek dizeyi bir an önce defalarca bağırmak için kısa kesmiş gibi. Hani tam birine bir şey anlatacak olursunuz da daha konuşmadan anlamayacağına ikna olunca yutkunup susarsınız ya Yavuz Çetin de tam o noktada yutkunmuş ama son bir nefesle öfkesini sitemini umutsuzluğunu haykırmış.
Biraz da sözlerin ikinci bölümünü inceleyelim.
Belki de terslik bende
Yapamadım bu düzende
Kaçacak delik arar oldum
Sürüngenler şehrinde
Eğitilmiş köpekler
Doymaz bilmez maymunlar
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem artık aranızda
Yaşamak istemem, istemem, istemem
İkinci bölümün yapısı da yazının başlarında söylediğim gibi ilk bölümle benzer. Biçim olarak yine kısa ve kesin dizelerle oluşturulmuş. Ancak bu kez anlatıcının biçemi ilk bölüme göre daha kızgın. Önceden öfkeli olmasına karşın daha mutedil cümlelerle bunu anlatmasına karşın şimdi içindeki kızgınlığa ket vurmadan apaçık onu dışarı vuruyor. Üç farklı dizede üç farklı hayvana benzettiği insanlar bu saldırgan tutumun temelini oluşturuyor. Sürüngenler, köpekler, maymunlar.
İkinci bölümü ilkinden ayırt eden öteki nokta ise giriş sözlerindeki sorunu kendinde aradığı dizeler. Sözler belirgin olarak anlatıcıyla insanlar arasında bir uyuşmazlık olduğunu gösteriyor. Burada bir kuşku yok. Ancak bu uyuşmazlığın yani tersliğin kimden kaynaklı olduğu kesinkes bilinmiyor. Yavuz Çetin her şeye karşın iğneyi kendine de batırmış.
Terslik konusuyla ilgili yıllar önce bir arkadaşım adı lazım değil “İkili ilişkilerde kafam ters çalışır, insanlar anlaşamaz benimle, sen nasıl anlaşıyorsun?” demişti. O dönem bana onun kafası ters çalışıyormuş gibi gelmiyordu. Yıllar geçtikten sonra anladım ki benimki de ters çalışıyormuş o yüzden ikimiz anlaşabilmişiz.
Gelelim üçüncü ve son bölüme.
Benden bir ruhsuz yaratmayı nasıl başardınız?
Benden bir hissiz yaratmayı nasıl başardınız?
Benden bir uyumsuz yaratmayı nasıl başardınız?
Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?
Toparlayalım. Ben üzüldüğümde insan olduğumu hatırlıyorum. Bir duygu içimi sardığında. Ruhsuz ve hissiz biri olursam eğitilmiş köpekten, doymak bilmez maymundan, sürüngenden ne farkım kalıyor?
Anlatıcı da bunun farkında olarak sürüngenler şehrindeki insanlara sesleniyor ve yukarıdaki soruları soruyor. Soruların her biri sitem dolu. Öyle olmayı istememesine karşın öyle olmak zorunda kalan. Dayatılmış bir yaşantı. Sorular adım adım ağırlaşıyor. Ruhsuz, hissiz ve giriş bölümünde de değindiği gibi ters, uyumsuz olmak. Ancak tümünden de ağırı onlardan biri olmak.
Black Mirror izleyenler aydınlatsın, hangi bölümde olduğunu anımsamıyorum, düzene başkaldıran bir insanın en sonunda nasıl o düzenden biri olduğu aşama aşama işleniyor. Yine Erkan Can’ın oynadığı Takva filmi de aynı anadüşünceyi irdeliyor. Olabileceklerin en kötüsü onlardan biri olmak. Eğer bundan da kötü bir şey olsaydı o da bu durumu farkında olmaya karşın bir şey yapamamak denebilirdi.
Sözün özü Yaşamak İstemem şarkısı söylemek istediğini pat diye söyleyen, kendini kısmayan çarpıcı dizeler içeriyor. Sözleri okuyunca Yavuz Çetin’in öfkesine ortak oluyorsunuz. Ancak şarkıyı derinleştiren çok daha güzel bir ayrıntı var. Şarkı bir Blues gitaristinin çalışması. Tüm kızgınlıklara tüm saldırgan sözlere karşın müzik o denli nahif ki okurken ortak olduğunuz öfkenin yerini dinlerken içinizi boydan boya saran bir burukluk alıyor.
Sözlerle müzik öyle bir karşıtlık oluşturuyor ki şarkının vuruculuğunu bir kat da bu çarpışma artırıyor. Bu müziği tek başına dinlesek veya üzerine başka sözler yazılsa belki de bizi neşelendirecek. Ancak şimdi öyle bir karmaşa içinde bırakıyor ki sanırım Yavuz Çetin de duyumsadıklarını bize bundan daha iyi bir yolla aktaramazdı.
Benzeri söz ve müzik karşıtlığının MFÖ’nün Ele Güne Karşı şarkısında da olduğunu hatırlatmak isterim. Sözler ele güne karşı yapayalnız kalmış bir kimseyi anlatırken müzik bizi neredeyse bu durumdan keyif aldıracak konuma getirir. Aynı karmaşa burada da yine gün yüzüne çıkar.
Sonuç olarak gidenin ardından “Bak zaten yazmıştı.” demek kolay. Kolay olduğu kadar da ucuz ve samimiyetsiz. O yüzden çıkıp da önceden intiharını haber vermiş gibi saçmalıklara gerek yok. Önemli olan o kimseye bu sözleri dedirtmeyecek dünyayı kurabilmek. Onu da kuramıyorsak gerisi boş. Şu da bir gerçek ki ölümle yatıp ölümle kalkan, görkemli intihar şiirleri yazan şairlerin hiçbiri bu yoldan geçmedi. İyi ki de geçmedi.
Ancak kendi yaşamlarını kendileri sonlandıran şairlerin çoğu şiirlerinde ölümden değil, uyumsuzluktan, eksiklikten söz etti. Ve aramızdan ayrılırlarken de hiç de gösterişli intihar şiirleri bırakmadılar bizlere. Her biri kendi dünyasında kendi acısını yaşayıp ölümlerini kucaklarımıza bir bomba gibi bırakıp gitti.
Özetle şu cümleyi alıntılayarak hem bu yazıyı noktalıyorum hem de Yavuz Çetin’in aziz hatırasına saygılarımı sunuyorum.
“Ben bir intiharda suçlu olduğu için hakkında dava açılmış bir kurum veya kişi bilmiyorum.” Muammer Karadaş – İntihar Şairleri
Comments