Nurullah Samet YILMAZ
nsametyilmaz
"Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır, parantez.
.
.
.
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda."
Aslında Behçet Necatigil elli yedi yılında biyografileri kısa bir tamlamayla anlatmış: Parantezin içindeki çizgi. Ben de "Kimdir bu arkadaş?" diye soracak olanlara iki ayrı bölüm halinde kendi çizgimin şimdiye dek süren kısmını anlatacağım. İlk bölüm daha alışkın olduğumuz standart biyografiler gibi, ikinci bölüm ise merak edenler için devamını oku tadında olacak.
BÖLÜM I
Nurullah Samet Yılmaz
(1996/Trabzon)
Sahne merakım esasen ilk okuldan bu yana sürüyor. İlk kez Nasreddin Hoca'yı oynayarak başladığım serüvende yatılı okuduğum Trabzon Yomra Fen Lisesi çatısı altında tiyatro ekibiyle birlikte dört tiyatro oyunu sahneledim.
-
Hastalık Hastası - Moliere / 2011 - Beralde
-
Ayyar Hamza - Ali Bey / 2012 - Hamza
-
TYFL 1-24 - TYFL yazım ekibi / 2013
-
Komşu Köyün Delisi / 2014 - Yolcu (Konuk Oyuncu)
KTÜ'de başlayan tıp eğitimim sırasında birkaç yıl sahneden uzak kalınca çareyi tiyatrodan kopmamak adına her zaman aklımın bir köşesinde tuttuğum yazım işine yoğunlaşmakta buldum. Bu süre içinde bir bilim-kurgu ve komedi temalı iki perde ve yüz yirmi dakikadan oluşan ilk tiyatro oyunum Boşlukla Konuşan Adam'ı yazdım. Bu da arkasından üç tiyatro oyunu daha getirdi.
-
Boşlukla Konuşan Adam - 2016
Bilim-kurgu, komedi / İki perde, 120 dakika -
Rüyakar - Kaan Başar Candaş ile birlikte - 2017
Bilim-kurgu, trajedi / İki perde 80 dakika -
Le Petit Ange - Kaan Başar Candaş ile birlikte - 2018
Bilim-kurgu, komedi / İki perde, 80 dakika -
Arkadaş: Son Yetmiş Dakika - 2019
Bilim-kurgu, trajedi / İki perde, 70 dakika
Tıbbiyede okurken Başar'la birlikte kurduğumuz Gademe Gademe Sanat'ın çatısı altında bu oyunların üçünü Trabzon içinde ve dışında pek çok kez sahneledik. Festivallere katıldık. Oyunların hazırlanışı süresince yönetmenlikten sahne işçiliğine dek bütün görevlerde bulundum.
Pandeminin sekteye uğrattığı son iki yıl içinde de yine sahneden uzak kalmanın etkisinden yazarak kaçtım. Bu süre içinde iki kitap yayımladım.
-
Arkadaş - Resimleyen: Serkan Kaya / 2021 / Öykü
-
Suskun Kadın / 2021 / Şiir
İster istemez oyunculuk ve sahne üzerinden giden bir biyografi olsa da buradaki işlerin hepsinin önünde benim için her zaman şiirin olduğunu söylemeliyim. Bu yüzden kendimi tanımlamam gerektiğinde önceliğimi hep şairlikten yana kullanırım.
Bunların yanında Başar'la birlikte yine Gademe konserlerinde şarkı söylemişliğim de yok değil.
-
Peri Dili Akustik Konser / 2019
Öte yandan Başar'ın bestelerini yaptığı birkaç şarkısının sözlerinde de katkım oldu.
-
Gemi - 2016 / Söz: NSY, Beste: KBC
-
Kıskaç - 2018 / Söz: NSY ve KBC, Beste: KBC
Hala yazmadığım yarım kalan işler de var. Ama onları da bittikçe ekleyelim.
Sanatla birlikte hekimlik yaşamım da bir yandan sürüyor.
Kapanır parantez!
BÖLÜM II
Eveet, geldik o malum şarkıya.
Buraya bir şeyler yazmak benim için zor olacak çünkü biyografik yazılarla aram pek de iyi sayılmaz. Bir insanın kendini kendi ağzından anlatması hep gülünç gelir bana. İnsan ortaya anlatılmaya değer bir şeyler koyabildiyse bunu anlatmak kendine değil ona tanık olan başkalarına düşer. Ha tabi bunları anlatmak o başkalarının umurunda olmayabilir ki bu da onların ayıbı.
Ama madem buraya bir şeyler yazmak icap etti o halde benden başka kimsenin anlatamayacağı birkaç noktaya değineyim.
Öncelikle doğumumdan başlamak isterim zira doksan altı yılında ülkenin uzak köşelerinden birinde bayağı iddialı bir adla dünyaya ayak bastım: Tanrı'nın ışığı ve hiçbir şeye muhtaç olmayan. Sevgili dedemin cinsiyetimi dahi bilmeden bir rüya neticesinde "Adı Nurullah olacak." şeklindeki kesin buyruğu ve annemle babamın "Küçücük çocuğa nasıl Nurullah diyelim, Samet de koyalım biz öyle sesleniriz." fikriyle adım son halini almış. Gelgelelim benim Samet diye bir adımın da olduğunu öğrenmem ilkokulda okuma yazmayı sökmemle kendi kimliğimi okuduğumda gerçekleşti. Öyle de sevmişler Nurullah'ı.
Ömrümün ilk on bir yılı babamın işi dolayısıyla kışın bir metreye varan karın yağdığı Araklı'nın yüksek köylerinden birinde geçti. Salon beyefendiliğine giden yolun evvela köyden geçtiğini açık seçik gözler önüne sermiş oluyoruz böylece. Unutmadan ilk öğretmenim de babamdı.
Şimdi biri sorduğunda kendimi "Şair, yazar, Türk hekim" olarak tanımlasam da hepsinden önce oyunculuk yaptığım su götürmez bir gerçek. Henüz yedi yaşımdayken sahneye Nasreddin Hoca olarak çıkmıştım. Kostümümü annem evdeki eski perdelerden yapmıştı ki kendisinin bu konudaki terzilik becerisinden yıllar sonra lisede de yararlandım.
Bir yerde bir skeç oynanacaksa muhakkak içinde ben de oldum. Ama sahneyle asıl ilgim lisede başladı. Okulun tiyatro tarihinde dört yılın dördünde de sahneye çıkan tek kişi olma rekoru hala bendedir.
Öte yandan bütün arkadaşlarımın bilimsel projelerden aldıkları başarı belgeleriyle duvarlarını süsledikleri okulumda aynı duvarlara ben de bir fen lisesi öğrencisi olarak dört tiyatro oyunu afişi ve bir yağlı boya tablo bıraktım.
Üniversiteye geçince işler değişti. Biliyorsunuz tıp fakültesi öğrencisinin ders çalışmaktan başka bir işe zamanı olmaz. O nedenle muhakkak her işten elini eteğini keserek okula devam eder. Bu daha üniversiteye başlamadan zihninize işlenen bir ön kabuldür. Ben de bundan nasibimi aldım ve okulun ilk yılını tüm derslere devam ettiğim halde haftanın üç günü boş olsam da yine de çok yoğun olduğuma hükmettim.
Neyse ki bu aldanış uzun sürmedi ve içimdeki üretme hevesi geri kalan tüm başlıkları kenara attı. Okula başladığım bermudanın öteki parçalarından Başar'la tanıştım. Daha doğrusu zorla benimle tanıştı. Çünkü ben okula beşinci girmiştim o da altıncı. Numaralarımız altlı üstlüydü ve her grup çalışmasında bir araya gelmek zorunda kalıyorduk. Evet itiraf edelim, yakın dostluklar kolay kurulmuyor. Önce bir yıl kadar bir duvarları yıkma evresi var.
Başar'la olan arkadaşlığım ilerledikçe kendi başıma hissettiğim bir şeyler üretmeyi sürdürmeliyim hissini onun da yaşadığını gördüm. Yaklaşık altı aylık karşılıklı olarak birbirimizi gaza verme sürecinin sonunda "Neden bir sanat kulübü kurmuyoruz ki?" sorusuyla fitili yaktı ve o yol bizi bugün buraya getirdi.
O yolda Boşlukla Konuşan Adam (2016), Rüyakar (2017), Le Petit Ange (2017) ve Arkadaş: Son Yetmiş Dakika (2019) adlı ikisini Başar'la olmak üzere dört tiyatro oyunu yazdım. Bunların sonuncusu hariç her birini sahneledik, sonuncu da pandemiye kurban gitti. Bu süreçte oyunculuğun yanında yönetmenlikten sahne işçiliğine dek tüm işlerde görev aldım.
Tiyatro serüveni bir yandan sürerken bir yandan da Başar'la birlikte sahneye çıkıp şarkı da söyledim. Enstrüman bilgisi olmayan biri için fena iş çıkardığımı söyleyemem.
Yine 2019-2020 yıllarında Arkadaş adlı bir öykü yazıp aynı sanat kulübünün sitesinde yayımladım. Baktık ki öykü ilgi görüyor o zaman neden burada bırakalım dedim ve o noktada da bermudanın üçüncü köşesi tamamlanmış oldu. Öykünün sanal ortamda parça parça yayımlanması henüz bitmemişken ona reddedemeyeceği bir teklifle gittim. Öyküye özel, öyküyle bağlantısı olan özgün illüstrasyonlar çizmesini istedim. Üstelik bedavaya yapacaktı. Hiç düşünmeden kabul etti çünkü o zamanlar hala ressamdı, tüccar olmamıştı.
Onun da gayretiyle birlikte çizdiği tam sekiz özgün resmi de ekleyerek 2021 Ağustos'unda Arkadaş'ı kitap olarak -ben Suriye'de çalışırken- yayınlamış olduk.
Durmadık. Aradan üç ay geçtiğinde de kısa biyografimde de dediğim gibi şair Samet'in ilk şiir kitabı Suskun Kadın'ı kendi el yazımla ve yine tüccar beyin katkılarıyla yayınladık.
Halen bir devlet hastanesi acilinde hekimlik yapmayı sürdürürken yazma çizme uğraşım da devam ediyor.