top of page
  • Yazarın fotoğrafıKaan Başar Candaş

Metamorfoz II

CEVAPSIZ SORULAR

Sabah olduğunda üzerindeki şaşkınlığı bir kıyıya bırakmayı başarmış, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yatağına yatarken farklı bir şey yapıp yapmadığını düşünüyordu ancak aklına bir sıra dışılık gelmiyordu. Bir de kulağında çınlayan o ses vardı. Onu çağıran ses kimindi?

Yüzü neden dedesinin yüzüydü? Tarih nasıl otuz dokuz yıl önceye gelebilmişti? Ve Semih’in tüm bu olanlarla ne ilgisi vardı? Kendi kendine yaşayan, kendini romancı diye adlandıran işsiz bir edebiyat öğretmeniydi o.

Gece boyunca uyumamış olmanın verdiği yorgunluk onu uyumaya zorladı. Uyumadan önce her şeyin tekrar eskiye dönmesini diledi. Ancak saat on gibi uyandığında her şey yerli yerindeydi. Tarih, dedesinin yüzü ve o salak telefon. Telefonu biraz kullanmaya çalışmıştı ancak ne kadar uğraşsa da ekranda yalnızca “19.02.2022” beliriyordu. Ne menüye ne de herhangi bir uygulamaya girebilmişti. Ona yardım etmesi için Leyla’yı aramaya çalışmış ancak operatör hattın kullanım dışı olduğunu söylemişti.

Semih nasıl bir kuyuya düştüğünü anlamaya çalışıyordu. Bu ona yapılmış kötü bir şaka olmalıydı. Çok fazla fantastik roman okumuş, bilim kurgu filmi izlemişti ancak böylesi bir hikâyeye hiç rastlamamıştı. Kafka bu olanların yanında halt etmişti.

Evin odalarını dolaşmak için gereken cesareti nihayet bulabildiğinde bazı gerçekler de acı ve sert bir biçimde yüzüne çarpıyordu. Ev dört odalıydı, yine kendi evindeydi ancak bazı farklılıklar vardı. Odaların camları o denli yüksekteydi ki parmak ucunda yükseldiğinde ancak bulutlu gökyüzünü görebiliyordu. Zemine düşen gölgelere baktığındaysa camlar yüksek ihtimalle parmaklıkla çevriliydi. Daha önce pencerelerini parmaklıkla kapladığını hatırlamıyordu. Kaldı ki evi sekizinci kattaydı, buna gerek yoktu. Ayrıca Semih klostrofobik biriydi. Dünya üzerinde buna girişecek son kişiydi.

Çalışma odasındaki değişiklikse onu en çok üzen şey olmuştu. Kardeşi Leyla’nın ona armağan ettiği ve masasının üzerinde duran kaktüs yoktu. Kalorifer dibinde duran puflarının yerini ise bir tane ikili koltuk almıştı.

Çalışma odasından çıkıp kapının karşısındaki aynasına baktığında “Bir saniye.” dedi Semih. Kapı yoktu. Evin dış kapısı kaybolmuştu. Duvarda ellerini hayretle gezdirdi. Tutacak bir kapı kolu aradı ama sekiz metrelik duvara baştan sona dokunsa da bir kapıya dair hiçbir iz bulamadı. Nefesi hızlanmaya, elleri terlemeye başlamıştı. Göğsü sıkışmış, kalbi deli gibi çarpıyordu. Normal hayatına devam ederken dedesi olarak bilmem kaç yıl önce uyanması yetmemiş gibi bir de kendi evinde mahsur kalmıştı. Ağlamak üzereydi. Kendini tükenmiş hissediyordu. Yere çöküp parkeleri yumruklamaya başlamıştı ki bir telefon sesi geldi odasından. Ne olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı.

Sinirinden akan gözyaşlarını elleriyle silip üstünü başını üstünkörü düzelttikten sonra ayağa kalktı ve odasına yürümeye başladı. Yatağının üzerine attığı telefon çalmaktaydı ama üzerinde arayan numaraya dair herhangi bir bilgi yoktu. Sadece “Yanıtla” seçeneği vardı. Endişeyle telefonu açtı ve “Alo.” dedi.

O kadın sesleniyordu: “Müfit!”


 


19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page